27 Mart 2014 Perşembe

Gündelik hayatlar..


Koşuşturma içinde geçen, oradan oraya savrulduğumuz, okula, işe, otobüse, eve yetişme, tarfikle boğuşma, insanlara lat anlatma, laf dinleme..ne derseniz deyin işte..bazen birbirini tekrarlayan monotonlaşan, uzayıp giden saatler olarak bazen de hiç bitmesin istediğimiz...Bazen umarsız, amaçsızca vakit öldürürüz...İşte böyle bir kafede oturup, etrafı gözlemlediğim bir günde objektifime yansıyanlar..


"Hayat bir süprizler serisidir..Öyle olsaydı ne yaşanmaya, ne de korunmaya değerdi.." Emerson

4 Eylül 2009 Cuma

AŞK



"Aşkın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Başlı başına bir dünaydır aşk.

Ya tam ortasındadır, merkezinde

ya da dışındasındır, hasretinde.."

Elif Şafak, Aşk

3 Eylül 2009 Perşembe

Sonbahar




"...Müthiş bir yağmur vardı bu akşam İstanbul'da. Yağmura eşlik eden ağır aksak bir trafik. Radyoda sevdiğim bir şarkı. Diğerlerinden farklı olan. Ve çok şeyi farkettiren. Yağmur damlaları arabanın camına vurup üst üste kayarken bir an önce eve gitmeyi, birşeyler yemeyi, alıştığım şeyleri yapmayı planlıyordum sabırsızlıkla. Yağmura rağmen elindeki maşayla kestaneleri çeviren kestaneci, arabaların farları ve radyodaki şarkı benim için herşeyin çok ama çok farkettiği 17 yaşımı anımsattı birden..." İclâl Aydın, Yaz Bitmesin




Hoşgeldin hüzün mevsimi..

2 Eylül 2009 Çarşamba

Çocukluğa dair..





"...Acaba çocukluk mu kentleri güzelleştirir anılarda ?
Yoksa gerçekten de yıllar geçtikçe bozuyor muyuz onları?
Sonradan ne zaman gitsem sanki o güzel, güneşli günleri bile yitirmiş, eskimiş, hoyratça tıka basa doldurulmuş çirkin bir kent gördüm yalnızca..."
Kürşat Başar, Başucumda Müzik.

Bilemiyorum, çocukluğunuzda yaşadığınız yerleri, oyun oynadığınız sokakları daha sonra büyüdüğünüz de görme şansınız oldu mu? İnsan nasıl da hayal kırıklığına uğruyor..Bilmem hiç başınıza geldi mi ?


Ben geçen senelerde, çocukluğumun güzel anılarının geçtiği İzmir'e gittiğimde bu anılarımın geçtiği sokağı ve evi dışarıdan görmek şansını yakaladım ama o ne hayal kırıklığı allahım...O upuzun, dimdik merdivenli sokak meğerse ne kadar da küçük ve darmış, o uzun yaz günlerinde, İzmir sıcağında geniş merdiven taşlarına çizdiğimiz "sek sek"ler ne kadar da küçükmüş, asansörün henüz hayatımıza girmediği o yıllarda , apartmanın beşinci katındaki teras dairesine inip çıkışlarımız ne kadar da yorucuymuş...oysa ki o bina ne kadar da küçükmüş...

Şimdi düşünüyorum da eskiden günler de ne kadar uzunmuş...hele o yaz günleri sokaklarda oynadığımız oyunlar ne kadar da tarifsizdi... koskoca gün yetmezdi, zorla eve akşam yemeğine çağrılışımız ve masada uyuyakalışımız..


Çocuk olmak ne güzeldi..